27 Nisan 2010 Salı

BANKACILAR,GÜNEŞTE ŞEMSİYE SATIP YAĞMURDA GERİ ALMAYA ÇALIŞI



Bayıldım ben bu söze.Banka müşteri ilişkisini mükemmel özetlemiş.

Şu son dönemde krediler ve kredi kartları yüzünden o kadar çok insanın başı dertteki.


Hazır konu paradan açılmışken Yılmaz Ulusoyun kitabında okuduğum Para ile ilgili sözlerden

birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum:


Dostoyevskiye göre para,

Bir hiçliği bile birinci yere getiren biricik yoldur.



Özbek atasözüne göre,Para elin kiridir,yıkanınca gider.



Japon atasözüne göre,Para insanın cebindeki yelkendir.



Tolstoy'a göre ,Para esaretin yeni şeklidir.



Alman atasözüne göre,Para en kıymetli maldır,yaz da kullanılır kış da



Adam Smit'e göre,Para malın arkasından koşar







25 Nisan 2010 Pazar

İSTEMEM AYRILIK BOYNUNU BÜKSÜN


Dert bende ,derman sende.....
Aşk bende ,ferman sende..
Öldüren,güldüren
Her gün ağlatan kalp sende
Mevsimler gelip geçse de
Aşk beni benden etse de
Dünyada hayat bitse de
Yine ölümsüz aşk bende
İstemem ayrılık boynumu büksün
İstemem aşkıma leke sürülsün
Ben rüyamda bile yalnız seni sevdim
İstemem baharda yaprak dökülsün....
Bu gün radyoda dinledim bu şarkıyı.Işın Karaca söylüyordu.Hemen gidip cd sini aldım.Gerçekten çok güzel okumuş tüm şarkıları.Hepinize tavsiye ediyorum.Dinleyenlerden yorum bekliyorum.Bütün gündür kafamda bu şarkı çalıyor.istemem baharda yaprak dökülsüüüünnnnn.........

22 Nisan 2010 Perşembe

İÇSELLEŞTİRİLMİŞ ŞİDDET

Çarşamba günü Samsun' da şakır şakır yağmur yağdı.Biçok insan için tam tersi olsada benim için en güzel yürüyüş havası yağmurdur.Dün öğlen yağmurla beraber yürüdüm,düşündüm,hayal kurdum,plan yaptım,yaşlandım,gençleştim......

Keyifli keyifli iş yerime dönerken 5-6 yaşlarında iki çocukla yürüyen bir kadın gördüm.Benim gazete aldığım marketin önünden geçerlerken konuşmalarına şahit oldum.

-Eğer orda azarsan hemen eve getirir bir güzel döverim seni.....

-Tamam anne....

O kadar itirazsız ,o kadar kolay kabul edilmiş bir tamam anne dediki küçük kız.İçim sızladı.Peşin peşin yapacağı yaramazlığı dayakla ödemeyi kabul etti.Zaten başkada bir şansı yoktu.Daha 6 yaşında bir hata yaparsa bunun bedelinin dayak olacağını biliyor ve kabul ediyor.

Neden....Neden....

Şiddetin hertürlüsüyle karşılaşan biz kadınlar niye yapıyoruz bunu çocuklarımıza...Niye onları daha 6 yaşında dayağa razı ediyoruz.Niye insan onurunun ,salt insan olmanın şiddet görmeye engel olduğunu hiçbir canlının şiddetle cezalandırılmaması gerektiğini öğretmiyoruz çocuklarımıza....

Çocukların çocuk olabildiği nice 23 Nisanlar dilerim.....

17 Nisan 2010 Cumartesi

GÖZLERİNİZ KENDİNİZİN Mİ?



Korkuyla uyandı küçük kız.Aslında her gece bu saatlerde annesi ve babasının ölmesinden korkarak uyanırdı.Ama bu seferki farklıydı.Acı çekiyordu.Sanki birisi göz çukurlarının içini kumla doldurup kapatmıştı.

Ağlamaya başladı.Ağlarken bağırdığının farkında değildi.Ama acısı dayanılır gibi değildi.Herzamanki gibi ilk babası uyandı.Biraz rahatladı küçük kız.Demek ki evlerindeydi.Babası nasıl olsa onu korurdu.Gözlerini açamadığı için ancak babasının yardımıyla ayağa kalkabildi.

Değişen bişey olmadı.gözlerindeki acı devam etti.Bu sefer babası da bir çözüm bulamadı.Baba kız sabahleyin erkenden elli metre ilerdeki ilçenin tek doktorunun bulunduğu sağlık ocağına gittiler.

Haberler iyi değildi anlaşılan.Çünkü bir gece evvel beraber közlenmiş mısır yedikleri doktor acilen ile gidilmesi gerektiğini söylüyordu.

Öyle yaptılar.Apar topar ilin yolunu tuttular.Ancak burdaki doktorun söyledikleri de pek iç açıcı değildi.Milyonda bir insanda görülebilecek bir göz hastalığına yakalanmıştı küçük kız.Malesef tedavisi yoktu.Ancak çok hızlı ilerlemesine engel olunabilinirdi.Ama eninde sonunda göz nakli gerekecekti.Çok şaşırdı küçük kız.Göz naklide neydi acaba.Kendi gözüne ne olacaktı.Acaba başka birinin yada bir hayvanın( mesela koyun yada keçi)gözünümü ona takacaklardı.Kafasında bu sorularla hastanenin çocuk katına çıkarıldı.Kendisinden başka 13-14 yaşlarında bir abla daha var dı.Annesiyle babası ilçeye kardeşlerinin yanına dönmek zorundaydı.Bir ay hastanenin çocuk servisinde kendisinden 3-4 yaş büyük bir kızla tek başına kaldı.Bütün olasılıkları düşündü.Geleceğine dair en karamsar senaryoları yazdı.Sonra aniden içini bir sevinç kaplardı.Belki bie mucize olur ,teknoloji gelişir hastalığına bir çare bulunur diye...Bu iki kutup arasında yıllarca gitti geldi...

Ama ne teknoloji değişti nede insanlar kornea bağışında bulundu.Artık görme oranı bir gözde %10 diğer gözde %30 du.BU arada üniversiteyi bitirmiş,işe girmiş,evlenmiş,birde çocuk sahibi olmuştu.Ama tüm bunlar korkularını azaltmak yerine katlamıştı.


Sonra birgün işyerindeki bir arkadaşının öğlen okursun diye verdiği gazetedeki küçücük ilanı gördü.Kornea nakli için bekleyenler bizi arayın diyordu ilanda.Hemen aradı.İstanbuldaydı hastane, ama olsun 15 gün içinde kornea bulabileceklerini söylüyorlardı.Bir anda tüm dünya onun oldu....Biliyordu bigün doya doya kitap okuyabileceğini,bilgisayar kullanabileceğini.araba kullanabileceğini biliyordu.Hep içinden bir ses bir gün herşey düzelecek demişti.....




Öylede oldu .Bu satırların sahibi yani ben bundan 10 yıl önce kornea nakli oldum.Çok kolay olmadı tabi.....Ameliyattan sonra korneayı kabul etmeyen vucudum 3 sene karamsarlıkla iyimserlik arasında çalkaladı durdu beni.Ama sonunda korneayı kabul etti bünyem.Tabi herşey bitmiş değil.Aynı hastalık yeni korneada da nüksedebilir.Ama neyin garantisi varki bu hayatta.
Tanrıya bana ikinci bir şans verdiği için milyonlarca şükrolsun...........

KİŞİSEL ALANLAR


Toplu taşıma araçlarına binenler bilirler.Bir erkekle bir kadın yanyana oturuyorsa erkek alabildiğine yayılır,kadınsa yarı hacmine çekilmeye çalışır.Bu konuda yazılı olmayan kurallar mı var?Neden bir erkek yanında oturduğu hanımı rahatsız edecek kadar yayılarak bacaklarını açıp oturur?Yanındaki insanı rahatsız edeceğini düşünmez.
Aynı şey sinemalardaki kolçaklar için de geçerli .Nedense bazı insanlar sanki makam koltuğunda oturur gibi kollarını iki tarafın kolçağını da tek başına kapatacak şekilde oturuyor,
Yaşı cinsiyeti eğitimi ne olursa olsun herkesin karşısındakinin kişisel alanına saygı duyması gerektiğine inanıyorum.

11 Nisan 2010 Pazar

DEFTERİMİ EVDE UNUTTUM.

Başlığı okuyanların yüzlerindeki gülümsemeyi görür gibi oluyorum.Evet gerçekten defterimi evde unuttum.Cumartesi günkü ingilizce dersine günlük hayatta kullandığım cümleleri İngilizceye çevirip gitmem gerekiyordu.Bütün hafta boyunca Google translate inde yardımıyla
birsürü cümle hazırladım.Cumartesi günü epey geç kalktım.Kahvaltı,duş vs derken vakit epey ilerledi.Şehirde arabayı park edecek yer bulmakta zorlandığım ve geçen sene üç kere arabayı çektirip çekici+otopark+park cezası ödemek zorunda kaldığım için otbüsle gitmeye karar verdim.Tabi bu da elimin ayağımın dolaşmasına neden oldu.Tam kapıdan çıkarken çizmelerimin gardropta olduğunu hatırladım.Gidip alıkan telefonomun mutfakta şarjda olduğunu farkettim.Bu arada otobüse verecek bozuk param olmadığını hatırlayıp kızımın dilek anahtarı almak için herkesten 1 lira alarak biriktirdiği paradan 2 tl aşırıp hızla evden çıktım.Neyseki otobüsü yakaladım ama ders başlayıp Tom ingilizce cümleleri sorduğunda neye uğradığımı şaşırdım.
Defterimi evde unuttum Tom dedim.Tabi bu söylediğime tüm sınıf arkadaşlarım güldü.Olsun ben gerçekten defterimi evde unuttum........:).

10 Nisan 2010 Cumartesi

Jorge Luis Borge




ANLAR
Jorge luis'in çok sevdiğim bir şiirini paylaşmak istiyorum bugün sizinle.Ben yıllar önce ilk dinlediğimde çok etkilenmiştim.Zaman zaman yaşam rehberim olduğunu bile söyleyebilirim.Eminim sizde kendinizden çok şey bulacaksınız.





ANLAR
Eğer yeniden başlayabilseydim hayata.

İkincisinde daha çok hata yapardım

Kusursuz olmaya çalışmaz sırtıstü yatardım.

Neşeli olurdum ilkinde olmadığım kadar

Çok az şeyi ciddiyetle yapardım,temizlik sorun bile olmazdı asla

Daha çok riske girerdim,seyahat ederdim daha fazla.....

Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim birçok yere giderdim.

Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.

Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.

Elbette mutlu anlarım oldu ama,

Yeniden başlayabilseydim eğer;

Yalnız mutlu anları olurdu.

Farkında mısınız bilmem ,yaşam budur zaten;

Anlar,sadece anlar......

Sizde anı yaşayın.

Hiçbir yere yanında termometre,su,şemsiye ve yağmurluk almadan gitmeyen insanlardandım ben

Yeniden başlayabilseydim eğer,hiçbir şey taşımazdım.

Eğer yeniden başlayabilseydim,ilkbaharda papuçlarımı fırlatır atardım

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.

Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır,çocuklarla oynardım bir şansım daha olsaydı eğer

Ama işte 85'indeyim ve biliyorum.....
.
Ölüyorum.....

7 Nisan 2010 Çarşamba


Evet hanımlar ..

ingilizce konuşma grubuna katıldığımı anlatmıştım.Öğretmenimiz Tom 'un isteği üzerine uluslararası mektup arkadaşı sitesi olan ''interpals'' den kendime Amerikalı bir mektup arkadaşı buldum.İsmi Charlotte.Şu anda tek bildiğim 2 kızı olduğu ....

Gelişmeleri sonraki günlerde sizinle paylaşacağım....

5 Nisan 2010 Pazartesi

DENİZ ADANALI

Hayranlık duyduğum,işini meslek haline getirmeyi başarmış ,son derece başarılı bir kadın : Deniz Adanalı.VOGUE dergisinin 2.sayısında röportajı yayınlanmış;
memleketin ilk mankenlerinden,sivil toplumculuğun,tanıtım ve halkla ilişkiler mesleğinin öncülerinden,marka yönetiminde uzman......
Oldukça uzun olan röportajda dikkatimi çeken Deniz Adanalının' da doğru olmadığını düşündüğü
şeyi muhatabına anında iletmesi.Çözüm önermesi.Kendimi bu huyum nedeniyle bir hayli eleştirmişimdir.Şimdi Deniz Adanalı'nında öyle davrandığını görmek beni mutlu etti.Meraklıları röportajı mutlaka okusunlar.Onları röportajda bekleyen süpriz ise gazeteci Ruhat Mengi'nin ''merdiven podyum''defilelerinin birine ait 1968 tarihli fotoğrafı.

2 Nisan 2010 Cuma

ÖZGÜVENLİ KOMŞU


Her insan evinde huzur bulmak ister.Ama bazen ev içindeki bazende ev dışındaki sorunlar nedeniyle bunu başaramaz.benim huzurbozanım ise 3.ve 5.kattaki kiracılar.

Çocuklarına bir türlü dur demeyen bu iki aile apartmanda yaşamakla ,ormanda piknik yapmak arasındaki farkı malesef henüz idrak edemediler.Çocuklarının bahçede ,aparmanın içinde,kapının önünde, çiçeklerin üstünde yani aklınıza gelebilecek her yerde oynayabileceğini düşünen bu insanlar; bize evimizden taşınmamızı önerdiler.Evet yanlış duymadınız gerçekten taşınmamızı önerdiler.Neymiş efendim erkek çocuğunun yapısı farklıymış .Bu nedenle dur durak bilmez,hiç bir kurala da uymazlarmış.Onlar da zaten oğulları rahat etsin diye bu eve taşınmışlar.Bunları duyduktan sonra kiracı olduklarına milyon kere şükrettim.Ama insanın haddini bu kadar aşabilmesine de hayret ettim.Almanyaya gittiğinde bahçedeki çiçekleri söküp lahana diken Türkleri görüp şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalan Almanların neler hissettiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum.